Ve gezimizde, şimdilik Hazar kıyılarındaki o doğal güzelliklere bir ara verip ülkenin içlerine başkente doğru yöneliyoruz.  Reşt şehrinden Tahran’a giden otobüslerden birinden biletlerimizi alıp akşamüzeri yola koyuluyoruz.

img_7671Tahran’a gidip gitmemek hususunda tereddüt yaşadım. Başta niyetim geziyi Hazar kıyıları boyunca devam ettirip doğuya yönelmekti.Gilan bölgesinden sonra Mazandaran bölgesine geçip Horasan’a geçeyim dedim. Ama Tahran başkentti. Ne kadar kötü olduğunu tahmin etsem de görmeden dönersem olmaz diye rotayı değiştirdim.  Tahran’a gittik.

Reşt ‘ten Tahran’a güzel bir yolculuk yaparak gittik. İzinden dönen bir asker Taliş genci ile yan yana oturduk. Yol boyunca muhabbet ettik. Dertliydi asker. Biriktirdiği lafları varmış. Uzunca anlattı. Ülkesinden yakındı.  Talişlerden bahsetti, Sünni olduklarından, kendilerine uygulanan asimilasyonlardan. Sonra İran’daki askerlik sisteminden bahsetti.  Askerliği bitirmeden işe başlayamamaktan bahsetti. Sonra uzun askerlik süresinin eziyet gibi olduğundan söz etti. İran’da askerlik süresi 24 aymış. Dile kolay, geçer mi yahu bu süre.

Bu yol üzerinde Selçuklulara karşı mücadele eden Hasan Sabbah’ın yakınından geçtik. Hasan Sabbah’ın efsanevi kalesi Alamut, Reşt ve Tahran arasındaki dağlarda bulunuyor. Oraya da gitmeyi düşünüyorduk. Ama bir hayli zahmetli olacağını söyledi Taliş arkadaşım. Hazırlıklı değildik. Alamut’a seferimizi bir başka zamana tehir ettik.

Alamut’a  gitmek isteyenler olursa bu yol üzerindeki Rudbar şehrinden araç tutup gidebilirler.- Rudbar uzun süre önce İran’ın kuzeyine göçmüş Kürtlerin kurduğu bir ilçe, zeytinleri ile meşhurdur- Veya Kazvin’e gidip oradan gidebilirlermiş… Kazvin büyük ve tarihi bir şehir, görülebilir. Kazvin, Tebriz ve Tahran arasında kalan bir şehirdir. Biz durmadık bu şehirde, Tahran’a geçtik.

İran gezimizin bu durağı Farsların genç başkenti –genç olmasına rağmen korkunç kalabalıkta olan- Tahran’dı. Yüzyıllık başkent. Büyümüş, büyümüş koca metropol olmuş. Hatta o kadar büyümüş ki yakınındaki tarihi Rey şehrini içine almış. (Rey şehri; Selçukluların önemli şehri, Tuğrul Bey’in başkenti). 17 milyonluk nüfusu ile İstanbul’u geride bırakmış şehir. Tahran şehrinin büyümesi İstanbul’da olduğu gibi boğaz-deniz gibi faktörlerle kısıtlanmadığı için çok ürkütücü bir hal almış. Tek güzel yanı sırtını Elbruz Dağı’na yaslamış olması.

  1. yy başlarında bir kasaba olduğu için yeteri tarihi dokusu yoktur Tahran’ın (Rey şehri gibi yerleri hariç). İran Motorsikletleri - Seyahatyacom

Motosikletler şehri Tahran. Yolda kırmızı ışık yandığında yüzlercesi birikir. Sonra yeşil ışıkla beraber sinek ordusu gibi vızıldaşarak yola koyulurlar. Çok korkunç bir trafiği var Tahran’ın, onlar yüzünden.  Ama güzel bir metro ağı var. Güzel dediğim Türkiye’ye kıyasla, Japonya’ya göre güzel olacak değil ya. İran'da Metro - Seyahatyacom

Bu arada metrolarında kadın erkek ayrımını vagonlar bazında yapmışlar. Kadınların vagonları ayrı erkeklerin vagonları ayrıdır. Kadınların erkekler tarafına geçebildiğini ama aksini hiç gözlemleyemedim.  Otobüslerde ise kadınlar arka kapıdan, erkekler ise ön kapıdan biniyor. Arada ise bir engelleyici bölme mevcut.

Gecenin bir vakti Tahran’a vardık. Günün aydınlanmasına henüz birkaç saat vardı. Yakınlarda temiz özel bir parka konuk olduk. Öyle bir park ki görevlisi dahi vardı. Zengin Tahran’lıların oturduğu bir semtmiş. Park görevlisi Afgan bir mücahit, Afganistan- İran sınırını kaçak yollarla geçmiş. İran’da çok sayıda kaçak Afgan yaşıyor. Onlardan sadece birisiydi. Bulabildikleri her işte çalışıyorlar.

Afgan mücahit ile oturduk, çayını içtik. Uzunca sohbet ettik. İmam-ı Rabbani’den bahsettik. Tarikat-ı Nakşibendiyye’den bahsettik. Onların medreselerinde okunan kitapları anlattı. Mektubat-ı Rabbani,  Telhıs, Kuduri Şerif, Şerh-i Akaid… (Bunlar kitap isimleri ).

Ailesinden bahsetti Afgan, çocuklarından (6 pesar-oğlan ve 2 dokhte-kız) biri yanındaymış. İran’a nasıl giriş yaptıklarından bahsetti. Ölüm kalım mücadelelerinden, telleri nasıl geçtiklerini anlattı. Sünni mezhebi usulünce birlikte namaz kıldık. Sonra birkaç saatliğine istirahat ettik.

Gün aydınlanınca metroya binip Otellerin çok olduğu yere gittik, önmli bir meydandı (Buranın ismini unutmuşumL).

Otelimizi tutup eşyalarımızı bıraktıktan sonra şehri gezmeye çıktık. (Bir günlük otel parasıyla iki gün eşyalarımızı bırakmış olduk. 2 gündüz 1 gece… )

Gezilecek Yerler:

Bazar-e Bozorg (Kapalı çarşı): Görmenizi tavsiye ederim. Bir hayli yoğun bir çarşı.

Thran Çarşısı - Seyahatyacom

Golestan Palace: Kah-e Golestan diye bilinir. Burası Tahran’a gidenlerin muhakkak görmesi gereken bir saraydır. Bizim Dolmabahçe Sarayı gibi biraz. Onların son dönem saraylarıdır. Çoğunluk olarak Nasreddin Şah zamanı olması lazım. Buraya ulaşmak da kolaydır. Eğer Kapalı Çarşı’ya giderseniz hemen karşısındadır saray.

dsc_0603

İran Milli Müzesi : Klasik tarih müzelerinde olduğu gibi tarihten gelen incik boncukların olduğu bir saray. Mesela, en eski tekstil parçası olduğu iddia edilen şey.

dsc_0574

İslami Eserler Müzesi : İran Milli Müsesi’nin yanındadır. Biz oradayken kapalıydı. Görme şansımız olmadı.

Azadi Anıtı: İran’a gidip de Özgürlük Anıtı’nı görmemek olmaz. Önünde fotoğraf çektirmeden dönmek ayıp olur. Ayrıca sırf onun için Tahran’a gidilir… Biz oradayken pek sakinmiş…

dsc_0713

Ray Şehri: Metronun gittiği Rey şehrine de gidilebilir. Biraz harabe kalmış olabilir ama tarihi bir semt.

Tuğrul Bey’in Güneş Saati: Rey şehrinde görülecek en önemli eser Tuğrul Bey’in anıt gibi güneş saatidir. Başka olarak Şabul Azim denen yere gidilebilir orada.

dsc_0539

(Rey Şehri, arkada Tuğrul Bey’in güneş saati)

İmam Humeyni Haremi:  Metroda Rey şehrinden birkaç durak sonra İmam Homeyni’nin türbesi geliyor. İran devriminin lideri de tahran medfundur. Biraz şehrin dışı olmasına rağmen metroyu oraya kadar uzatmışlar. ‘Harem’ diye tabir ettikleri devasa bir yapı inşa etmişler. İnşa daha bitmemiş, her geçen gün büyümekteymiş. Bu arada burayla ilgili siyasi bir not: Tanıştığım muhalif bir İran’lı ile oradan bahsederken öfkelendi ve ; ‘Bekle orayı onlar bitirmeden başlarına yıkacağız’ dedi. ‘Yapacağız yoldaş!’ dedim. Dalgınlıktan Türkçe söylemişim. ‘Eoah?’ dedi…

dsc_0553

(Humeyni’nin yıllardır bitmeyen haremi)

Tahran da 2 gün kaldık. Çok gezdik. Ama insanlar çok meşgullerdi. Bütün diğer büyük şehirlerde olduğu gibi insanlar hep bir koşturmaca içindeler. Parklarda gezi yerlerinde dinlenenler de vardı ama çok az…

Bu arada yakaladığım bir sürpriz kareyi okuyucuma hediye edip o şekilde Tahran sayfamızı kapatalım:dsc_0695

Daha fazla Tahran’da oyalanmamak gerek. Daha önemli yerlerini görmek için İran’ın, yola koyulduk kuzeydoğu İran’a doğru.

 

 


Omer Dogan

Seyahatya.com sitesi yazarı. Şu an Güney Kore'de yaşıyor.

0 yorum

Cevapla