Bir blog yazarak kendi deneyimini somutlaştırıyorsun. Hikayeni kendinden ayırıyorsun. Bazı gerçekleri mıhlıyorsun. Bazı gerçekleri uyduruyorsun haliyle.

Bu yazı İran hikayemizin son parçası. İran’ın Kürt şehirlerinde geçirdiğimiz son 3 gün… Kısaca şöyle bir rota izledik;

Önce Kermanşah’tan otobüsle Senendec’e (Kordestan eyaletinin başşehri) gittik. Orada fazla durmadık. Rejim tarafından Mahabad’ı Kürtlerin gözünden düşürmek için ısrarla o bölgenin merkezi olarak sunuluyor. Mahabad’ın ne anlama geldiğini bilen bilir (Bakınız: Mahabad Cumhuriyeti). Senendec denen şehir Batman, Aksaray gibi sonradan gelişmiş bir Anadolu şehrini andırıyor.

Senendec’ten sonra Baneh diye bir şehre geçtik. Artık kontrolümüzü kaybetmiştik. Haritadan rastgele en yakın ilçeyi seçip oraya gidiyorduk. Gittiğimiz yerde biraz çarşıyı gezip birşeyler atıştırdıktan sonra sonraki şehre karar kılıp gidiyorduk. Öyle öyle Türkiye sınırına ulaşmaktı amacımız.

Baneh’den Serdeşt’e ulaştık. İran – Irak sınırında ufak bir şehir. Burada yerel halktan birileri bizi bir şelaleyi görmeye yönlendirdi. O gün gidip şelalede yüzdük. Evet konum olarak Kandil Dağının bir parçası olan bir yerde bir şelaleye yüzmeye gittik. Dediğim gibi kontrolümüzü kaybetmiştik. Yanlışlıkla Irak’a da geçebilirdik.

Ne var tekrar haritaya bakmayı akıl ettik ve seçtiğimiz sonraki şehir Sakız. İsmi bu şekilde bir şehir var orada. Sakız’a gittik. Minibüste melodisi tanıdık bir müzik vardı. Belki duymuşsunuzdur; Yallah Şofor Yallah diyen Hasan Zirek. İbrahim Tatlıses’in de çok sonraları söylediği şarkının orijinali.

Sakız’dan sonra Bukan şehri. Minübüste elinde enstrumanı eşliğinde ağıtlar söyleyen yaşlı dengbej amca görülmeye değerdi. Bukan’a yakın çok ilginç bir Yeraltı su mağarasına da gittik; Saholan Mağarası.

Ve Türkiye’ye dönmeden sonra gördüğümüz son şehir; Mahabad, paytextê dilan (gönüllerin başkenti).

Böylece bir aylık İran gezimizi bitirdik ve yurda döndük.

Urmiye’den  4 yolcu, 2 şofür, 1 muavin olmak üzere 7 kişiyle 403 model bir otobüse binip Van’a gelmek için yola çıktık. Otobüsümüz yolculardan daha önemli olarak mazot nakliyesi yapıyordu. Otobüs bir çeşit mazot tankerine dönüştürülmüştü. Kontrol noktalarında daha önceden ayarladıkları kişiler gelip kontrol edip gidiyordu.

Gezimizin son günlerinden birkaç fotoğraf:

 

Abbas Kiyarüstemi’nin sevdiği yollardan. Baya ilginç yerlerden geçmişiz

 

Mehmet çok sever yol üzeri doğal meyve satıcılarını. Minübüsümüz kavun alalım diye mola veriyor.  Senendec kavunu….

Bahsettiğim dengbej. Ve o minibüs yolculuğumuz.

Bir otobüs terminali sahnesi. Geçmişe yolculuk yapıyorsunuz buradan.

Saholan Mağarası. Bu mağaranın dışı aşağıdaki fotoğraftaki gibi çorak bir yer.

 

Küçükken babamdan duyardım hep, halen de ara sıra söyler durur: “Biz İran’dan gelmişiz. Horasanlıyız” diye. İran’ı gezerken hep babamın o sözleri aklıma geliyordu. İran’ın neresinden kopup gelmiş olabiliriz ki. İran’da Kaşkay denen göçebe Türklerler mi, Azerilerle mi, Horasan Kürtleriyle mi yoksa Türkmenlerle mi daha yakın akrabayız acaba.

Babamla böyle bir geziye çıksaydım keşke. Değişik bir keşif olurdu. Babamın anlatacağı hikaye muhakkak daha farklı olurdu.

-son-

Seyahatya İran Gezi Notları


Omer Dogan

Seyahatya.com sitesi yazarı. Şu an Güney Kore'de yaşıyor.

0 yorum

Cevapla