Saraybosna’yı nasıl tanımlayacağımı bilemiyorum. Zihnimde birçok tanım birden uçuşuyor;
Doğu’nun Batı ile buluştuğu yer. İstanbul gibi, veya daha çok…
Avrupa’nın Müslüman şehri… Hristiyan şehri…
Mezarlıklar şehri. Ölüler şehri…
Köprüler…Savaş…
Aliya…22 Ekim’de, Saraybosna’daki ikinci günümde gökyüzü kar bulutlarıyla doldu. Hava sıcaklığı bir önceki güne oranla 10 derece birden düştü. Ekim ayında kara kışla karşılaşacağımı bilemediğim için yanıma kışlıklarımı almamıştım. Bu sebeple Saraybosna’yı gezmek yerine o gün alış-veriş yapma derdine düştüm.
Ilidza’dan 3 No’lu tramvaya binip şehir merkezine gittim. Tramvay bileti 1,6 Boşnak Markı. Bu yaklaşık 2 Lira yapıyor. Ama ilginçti neredeyse yerli halkın tamamı biletsiz biniyordu tramvaya. Aynı şeyi daha sonra Belgrad’da da görmüştüm. Ulaşımın ücretsiz olması taraftarıyım ama free-rider mevzusu da hoş değil. Biraz kızdım sanki.
Yağan karın altında tramvay ile Saraybosna’nın en ünlü alışveriş merkezi olan BBI Center‘a gittim.Kış moduna girdim ve öyle Saraybosna’nın tarihi merkezini.
Saraybosna’da gezerken her sokakta insan farklı şehirlerdeymiş gibi hissediyor. Mesela tramvay ile Sebil denen yere,yani Başçarşı’nın merkezine gittiğinizde kendinizi tarihi bir Anadolu şehrinde gibi hissedersiniz. Konya gibi. Veya Elazığ’daymışcasına. Sağ tarafta üzerinde Çaykur amblemi olan bir çay ocağı, sağda 3-4 adet dönerci. Dükkan isimleri de Türkçedir. Durup etrafı dinlediğinizde etraftakilerin de birçoğunun Türkçe konuştuğunu görürsünüz. Meydanın tam ortasında da Osmanlı geleneğin bir imzası çeşme, sebil. Boşnaklar Sebilij diyorlar.
Sebil’in olduğu meydandan iki sokak ötede büyükçe bir katedrale denk gelirsiniz. Ve o anda bir Osmanlı şehrinden Avrupa’nın derinliklerindeki bir şehre ışınlanmış gibi hissedersiniz.
Ve nehrin kenarına gelip karşı taraftaki Yugoslavya döneminden kalma yapıyı gördüğünüzde de tamamen yabancı bir yerde olduğunuzu hissedersiniz. Evet öyle işte, Saraybosna hem Türkiye’deki şehirlere çok benziyor hem de çok farklı. Bunu Boşnak insanı veya Boşnak dili için de söyleyebiliriz.
Ben ise Saraybosna’da en çok, Gazi Hüsrev Bey Camii ve etrafındaki yapı ve sokakların uyumunu sevdim. İslam şehrinde yapıların hep birlikte bir dili vardır. Yanı şehir ön plandadır. Halbuki Batı veya öteki medeniyetlerde tekil yapı mimarisi uyumu gölgede bırakır. Bu da benim Şark romantizmi içeren bir tespitim olsun.
Saraybosna’ya kar yağıyordu. Sokaklarda fazla kimseler yoktu. Ben o gün Saraybosna’nın tarihi kent merkezini 3 defa baştan başa turladım. Tarihi bir yapının önünde bir ateş yanıyordu.Başında bir adam onun ile ısınıyordu. Bu ateş ünlü Saraybosna Özgürlük Ateşiydi. Ve o gün o yağan karın altında kendisiyle ısınan evsiz görünümlü adamla gerçek manasını bulmuştu. Kenar bir sokağa geçtim bahçeli bir kilise ile karşılaştım. Eski bir Ortodoks kilisesiymiş. İçeride ve bahçesinde kimseler yoktu. Kısık seste bir kilise ilahisi yankılanıyordu. Kilise, ilahi, yağan kar…
Bir camii gördüm sonra, Ferhadija Camii. Boşnakçada j harfi y diye okunurmuş. Dolayısıyla Ferhadiye imiş burası. Dışarıdan narin bir Osmanlı Camii görüntü vardı. Tabi sadece dışarıdan görme imkanım oldu. Çünkü Bosna’da camiler sadece namaz vakitlerinde açık olurmuş. Bosna’daki camileri gezmek isteyenlerin namaz vakitlerini iyi takip etmesi gerekir. Bunun sebebini anlamış değilim. Begova Camisinde tanıştığım bir Boşnak, bu uygulamanın güvenlik sebebiyle konduğunu söyledi. Ama…
Camilerin önünde otobüs duraklarına yakın panolarında vefat eden insanların duyuruları vardı. Ölen kişinin inancına göre duyurunun rengi v sembolü değişiyordu. Vefat eden kişi eğer Müslüman ise duyurudaki yazılar yeşil renkli ve üst köşede bir hilal sembolü, eğer Hıristiyan ise yazılar siyah ve üst köşede bir haç bulunuyordu. Bu ilanların şekline bakarak Müslümqn veya Hıristiyan mahallesinde olduğunuzu ayırt edebilirsiniz.
Bir kitabevinin önünden geçerken camdaki Farsça yazılar dikkatimi çekti. Farsçaya olan zaafımdan dolayı dayanamadım içeri daldım. İçeride İran’lılar gibi başını yarı örtmüş güzel bir kız vardı. Selam verdim. Sonra direkt Farsça konuştum. Farsça bildiğini ama Boşnak olduğunu söyledi. Uzunca sohbet ettik. Balkanlarda mezhep farklılaşmalarından bahsettik. İran’ı konuştuk, Şiraz dedik. Farsça konuşmanın kızları çkici yaptığını düşündüm. Belki yanıldım, bu sadec benim zevkim. Belki aslında Almanca çok kaba bir dil değildir.
Bir de Aliya ile tanıştım Saraybosna’da. Türkçe bilen bir Boşnak. Birlikte Morica Han’a gittik. Şehrinden bahsetti biraz.
O gün karla karışık yağan yağmuru dinlemeden Saraybosna’nın tarihi merkezini baştan sona gezdim. Bir sonraki gün de öyle yaptım. İçerisinde 1. Dünya Savaşı’nın çıkmasına neden olan suikastin gerçekleştiği Latin köprüsü gibi yerlerin olduğu gezdiğim yerlerin, binaların listesine şuradan bakabilirsiniz. Bir de ertesi gün şehrin karşısında duran Alifakovac Mezarlığı‘na çıkarak karlar altındaki Saraybosna’yı izledim.
Böylece kış görünümlü iki Sonbahar günü yaşamış oldum Saraybosna’da..
Diğer Bosna Hersek Gezi Notlarım için:
Omer Dogan
Latest posts by Omer Dogan (see all)
- Cebu (Filipinler) Seyahat Rehberi - 29 Ocak 2023
- Cami Mimarisinde Kubbe ve Minare Artık Gereksiz mi? - 30 Eylül 2022
- Pandemi Sürecinde Yapılacak En Güzel Aktivite: Dağ Yürüyüşü (Seul’de Dağ Yürüyüşü için En Güzel 4 Rota) - 28 Kasım 2020
- Çocuğunuza Chopsticks ile Yemek Yedirmeniz için 4 Neden. Chopsticksin Faydaları - 25 Eylül 2020
- Endonezya Gezi Notları 2 – Dünyanın En Korkunç Yanardağlarına Sahip Bölge; Toba - 25 Aralık 2018
1 yorum
Bosna Hersek Gezi Rehberi | Seyahatya · 19 Mart 2015 18:21 tarihinde
[…] A2 – Saraybosna: Savaşın ve Aliya’nın Şehri […]