Film incelemeleri serimize başka bir film ile başlamayı planlıyordum ama tesadüfen Castaway on the Moon filmini izledim, ve çok etkilendim. Ondan bahsetmek istiyorum. Orijinal ismi Kimssi pyoryugi. Kim’in Adası gibi bir anlamı var.
Film 2009 yapımı bir Güney Kore filmi. Tür olarak ne derseniz o olur; romantik komedi, absürt, modernizm eleştirisi, dram… Özellikle Güney Kore ve Uzak Doğu toplumuna çok vurgulu bir eleştiri. Topu gediğine sokar cinsten.
Hikaye başkent Seul’de geçiyor. Kim soyadlı bir adam (ki bu yaklaşık her dört Koreliden birinin sahip olduğu soyaddır) köprüden Han Nehri’ne atlayarak intihar etmek ister . Uyandığında kendisini nehrin içerisindeki insansız bir ada olan Bam Adası’nda bulur. Adada Robinson Crusoe gibi münzevi bir hayat sürmeye başlayan Kim ile onu odasının penceresinden tesadüfen fark edip takibe alan hikikomori* kız arasında ilginç bir iletişim başlar. (Güney Kore ve Japonya’da çok yaygın olan bir davranış-hastalık olan hikikomori, toplumdan soyutlanıp odaya kapanma şeklinde oluyor. Daha fazla bilgi için: ekşisözlük )
Toplumdan, hayattan, boktan dünyadan kaçmak üzerine bir harika hikaye işte.
Şu an bu yazıyı Seul’de, filmin hikayesinin geçtiği Han Nehrine birkaç km uzaktaki bir yerden yazıyorum. Düzenli takipçilerimin bildiği üzere yaklaşık 2 yıldır genellikle Seul’de yaşıyorum. Bir ülkeyi, onun insanlarını tanımak için bu süre yeterince uzundur. Halbuki ben Koreliler hakkında nasıl bir yargıya varacağımı bilemiyorum. Bugün henüz bu filmi izlemeden önce neden bu ülkede olduğumu sorgulamaya başlamıştım. Bu tuhaf toplumda yer alarak ömrümü mü heba ediyorum endişesine kapıldım. Korelilerin yapmacıklıklarına kızdım. Herkesin aynı tür müzikler dinlediğini, aynı kıyafetler giydiğini, toplu taşıma araçlarında evlerindeymişcesine makyaj yapmaya devam ettiklerini düşündüm. Henüz 1 ay önce Türkiye’de anneme Kore’nin nasıl Türkiye’den daha iyi bir yer olduğunu anlatırken şimdi Kore’den kaçarcasına ülkeme dönmek istiyordum.
Sonra filmi izledim. Meğer kaçmak isteyen bir ben değilmişim. Ayrıca benim kaçıp da sığınabilecek bir ülkem varken…
Robinson Crusoe olmak için okyanus ortasında ıssız bir adaya ihtiyaç yok artık demişti birisi. Parasız kalmak, toplumun eleştirir bir konuma gelmek yeterince toplumda sizi yalnızlaştırır zaten. Eğer düzendeki bir şeyleri kabul edemiyorsanız kendinizi besleyecek umutlar yeşertmeniz lazım.
Umut, Korecesi 희망 (“iman” gibi telaffuz edilir) olan kelime. Ya cebinizde bolca bundan olması gerekir. Ve yahut usluca sürüyü takip etmelisiniz. Filmdeki gibi ya fast-food kuryecisinin getirdiği noodle servisini kabul edip döngüye dahil olacaksınız ya da tohumunu kuşun bokundan çıkardığınız mısır başaklarının umutlanıp size kendi noodle’larınızı vermesini…
Ansızın çekip gitmeyi düşünenlere bolca fikirler verebilecek bir filmi tanıtmaya çalıştım. Umarım başarılı olmuşumdur. Filmi izleyen takipçilerim siz de bir zahmet burayı yorumlarınızla yeşillendirin.
“Gitme Dürtülü Filmler Serisi” devam edecek…
Omer Dogan
Latest posts by Omer Dogan (see all)
- Cebu (Filipinler) Seyahat Rehberi - 29 Ocak 2023
- Cami Mimarisinde Kubbe ve Minare Artık Gereksiz mi? - 30 Eylül 2022
- Pandemi Sürecinde Yapılacak En Güzel Aktivite: Dağ Yürüyüşü (Seul’de Dağ Yürüyüşü için En Güzel 4 Rota) - 28 Kasım 2020
- Çocuğunuza Chopsticks ile Yemek Yedirmeniz için 4 Neden. Chopsticksin Faydaları - 25 Eylül 2020
- Endonezya Gezi Notları 2 – Dünyanın En Korkunç Yanardağlarına Sahip Bölge; Toba - 25 Aralık 2018
4 yorum
strangertoworld · 30 Haziran 2015 08:07 tarihinde
Robinson’un adası sandığımız kadar uzakta olamayabiliyormuş. Sabah akşam noodle hayaliyle yatıp kalkan Kim, noodle geldiğinde tercih yapmak zorunda kaldığı vakit fark edebildi gerçekte istediği şeyin ne olduğunu. Demek ki yaşarken çoğu zaman anlayamıyoruz gerçekte neyi hedeflediğimizi, neyle mutlu olacağımızı. o yol ayrımına gelmek gerekiyormuş.
bir de kızın ay fotoğraflarına merakı ve gerekçesi ilgi çekiciydi. “kimse olmadığı zaman yalnızlık da hissedilmez”
Omer Dogan · 30 Haziran 2015 20:44 tarihinde
Evet. Bircogumuz stranger to world modundayiz. O yuzden bize gezegenin her yeri Robinson’un adasi.
shahrbanoo · 4 Ocak 2015 17:22 tarihinde
Merhaba, ilk defa bir yazını gerçek anlamda samimi ve güçlü bulduğum için yazıp hakkını vermek istedim. Iki yılın yeterli olduğunu söylemişsin ancak ben biraz daha kalıp oranın daha bir çok farklı özelliğini bulup çıkaracağına inanıyorum. Ancak bununla birlikte ülkene kaçma istediğini oldukça doğal ve haklı buluyorum. Film nedense çok ilgimi çekmedi ama buna içinde bulunduğum sınav döneminin de etkisi vardır sanırım, sonra tekrar incelemek üzere. sağlıcakla.
Omer Dogan · 5 Ocak 2015 08:52 tarihinde
Teşekkürler Banoo. Sana inanıyorum…